Dile Dökenin Değil, Kalpte Taşıyanın Duası… İstemek ile İddia Etmek Arasındaki İnce Çizgi… – Makale – Burhan PERK

Dile Dökenin Değil, Kalpte Taşıyanın Duası… İstemek ile İddia Etmek Arasındaki İnce Çizgi…
İnsanın en temel zaaflarından biri, kendi nefsini olduğundan farklı görmesidir. Bazen Rabbimizden çok şey istediğimizi düşünürüz; uzun uzun dua ettiğimizi, hasretle muradımıza yöneldiğimizi zannederiz. Oysa belki de gerçekte hiçbir şey istemiyoruzdur. Dilimiz konuşur, fakat kalbimiz sessizdir. Sözlerimiz yükselir, fakat fiillerimiz yere saplanmış hâlde kalır. Böyle olunca insan, talep ettiğini sandığı şeyin aslında sadece bir iddia olduğunu fark edemez.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “İnsana ancak çalıştığı vardır.” buyurulur. Bu ayet, istemenin hakikatini ortaya koyan temel ölçüdür. Gerçekten isteyen, çalışır. Gerçekten arzulayan, arayışa geçer. İstekle amel birleşmediğinde dile getirilen söz, gönülde karşılık bulmayan kuru bir temenniden öteye geçmez. Bazı dualarımız neden kabul olmaz diye düşünürüz; belki de dua ile çaba arasındaki bağ kopuktur. Bir şeyi ne kadar istediğimizi zannedersek zannedelim, amellerimiz bizi ele verir.
İnsan kendini kandırabilir, ama Rabbini asla. Çünkü O, gönüllerin içindekini bilir; dil ile kalbin nerede ayrıştığını görür. Biz bazen dua ederiz: “Ya Rabbi, bana sabır ver.” Ama sabrı gerektiren bir durumda hemen öfkeleniriz. “Ya Rabbi, rızkımı genişlet.” deriz; fakat rızkın kapılarını açan helal çabayı göstermeyiz. “Ya Rabbi, beni hidayete erdir.” deriz; fakat günahın kapısına kendimiz gideriz. Böyle olduğunda dil dua eder, beden ise duayı boşa düşürür. Bu da istemediğimizin değil, sadece istemeye niyetlendiğimizin işaretidir.
Gerçek istemek, iddia değildir; teslimiyet ve gayrettir. Yalnız söze değil, çabaya da yansır. Nitekim Peygamberimiz (sav), deve sahibi adama “Deveni bağla, sonra tevekkül et.” buyurmuştu. Bu kısa öğüt, istemenin hakikatini ömrümüzün her alanına yayılan bir formülle özetler… Dua ve tedbir, niyet ve amel, talep ve sorumluluk birlikte yürümelidir.
Belki de asıl mesele başkadır. Yani biz, duanın bir istek olduğunu düşünürken Allah (cc) katında duanın bir ahit olduğunu unutuyoruz mu? Çünkü dua, sadece talep etmek değil, aynı zamanda talep ettiğin şeye uygun bir hayat sürmeye söz vermektir. Bir kul, Rabbi’nden bir murat istediğinde aslında şöyle demiş olur: “Ya Rabbi, bu isteğime uygun bir kul olmaya gayret edeceğim.”
Bu sözü gerçekten söyleyen kulun hayatı değişir. Dua ettiği şey için gayret eder, nefsiyle mücadele eder, sabırla çalışır. Böyle bir kul, muradını almasa bile muradına layık bir kul hâline gelir. İşte esas kazanç da budur.
Bugün kendimize şu soruyu soralım inşaAllah: “Ben gerçekten istiyor muyum, yoksa istemeyi mi konuşuyorum sadece?”
Eğer amellerimiz dualarımıza eşlik etmiyorsa, isteğimiz zannın ötesine geçmemiş demektir. Fakat ne mutlu ki, bu hal düzelmez değildir. Çünkü Rabbimiz, kendisine samimiyetle yönelen her kulun önünü açar. İstersek değil, gerçekten istersek; dille değil, kalple ve eylemle istersek; O, kapılarını açacak, yolları kolaylaştıracak, gönüllerimizi ferahlatacaktır.
İstenen şey Allah (cc) içinse, istenişin kendisi bir ibadettir. Gayret ise ibadetin şahitliğidir.
Ve belki de insanın en büyük uyanışı, kendine dürüst olabildiği o an başlar… “Dilimi konuşturan isteklerimle, amellerimdeki suskunluk arasında bir uçurum var mı?”
Bu uçurum kapandığında, dua gerçeğe döner; istek iddia olmaktan çıkar. İşte o zaman kul, muradının peşinden koşan biri değil, muradına layık biri olur. Muradına layık olanın duası ise, Allah’ın (cc) izniyle hiçbir zaman boş kalmaz…

