Yazılar

Makale: İNSANIN SORUMLULUĞU

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Kur’an’a dokunun ki, vahiy de size dokunsun. Kur’an ile kendinizden geçmeyin, Kur’an ile kendinize gelin. Unutmayın ki, Kur’an’a dokunanlar değil, dokunmayanlar çarpılacaktır! İnsanoğlunun yaratılışıyla beraber meydana gelen yol farklılıkları, insanların kendi benliğindeki tercih biçiminden kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi insanın yaratılışında esas olan ahsen-i takvim üzere olmasıdır. “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin-4)

Kur’an’ın ifadesiyle birisi takva diğeri ise fısk ve fücur olan iki ana yolu belirleyen unsurlar vardır. Toplumların ana çatılarını oluşturan din ve yaşam biçimi, insanın içindeki farklı seslerin bir uzantısı ve yansımasıdır. Allah da insana aklını ve iradesini, takvasını ve fıskını vererek önünde doğruya ve yanlışa gidebileceği yolları gösteriyor. “Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, Elbette nefsini temizleyip arındıran kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir”. (Şems: 7-9)

Allah (c.c), kitaplar ve peygamberler göndererek, sonucuna katlanmak şartıyla (yani cennet ve cehennemin varlığını bildirerek) kişinin kendi yolunu dünya hayatında seçme hürriyetini veriyor. Böylece insan, hür iradesiyle tercihini oluştururken doğru ya da yanlışa gitmede muhayyer bırakılıyor. “Allah, amel bakımından hanginizin daha iyi olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Allah, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk-2)

Biz bu mükemmel dini orijinalliği bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmayacak olan Kur’an ve sünnetten anlamaya çalışacağız. Belki bugüne kadar toplumun anladığı ve algıladığı İslâm anlayışına ters düşecek, ama düşünenler ve akıl edenler araştırdıkları zaman göreceklerdir ki şüphesiz ve çelişkisiz bir dini ancak şüphe ve çelişkisi olmayan Kur’an ve sünnet ortaya koyabilir. Kur’an’a abdestsiz dokunmayanlar, abdestli iken Kur’an’ın hükümlerini çiğnediler.

Doğru bir dini ve yaşam biçimini yakalayabilmek için şu dört şeyin birbirleriyle çelişmemesi gerekir: Kur’an, ilim, akıl ve pratik hayat. Bir nehrin, kaynağında ki suyun saflığı ile, döküldüğü yerdeki suyun saflığı bir değildir, Kur’an ve sünnette anlatılan din ile Kur’an ve sünnetin dışındaki anlatılan dinin saflığı da aynı değildir. Yıllarca insanlar kandırılarak veya uyutularak İslâm diye bahsedilen dini bozmuşlar ve yozlaştırmışlardır. Asırlardır yeryüzü yasasını oluşturan Kur’an, maalesef duvarlarda süs olmaktan veya ne dediği bilinmeden sevap olsun diye Cuma akşamları ölülere okunup durmaktan öteye gidememiştir. Din adına uydurulan hurafeler ve düşüncelerin Müslümanlar arasında yayılması sonucu, Resûlullah (s.a.v.) tarafından getirilen gerçek din algısı bozulmuş ve İslâm’ın getirdiği hayat nizamı daha çok, insan yapımı bir din haline dönüştürülmüştür. Dini; siyasî, sosyal, hukukî ve ekonomik alanlarda menfaatlerine alet edenler eksik olmamıştır. İslâm adına dine sokulan bu yanlışların bir sonucu olarak, günümüzde Müslümanlar Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) yok etmek üzere gönderildiği ağırlıkların ve zincirlerin baskısı altında ezilmektedirler. “Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o peygamber, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar. İşte o vakit ona iman eden, ona saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru (Kur’an’ı) izleyen kimseler var ya, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır.” (A’raf-157 )

Politik istismarcılar, din ve bilgi sömürücüleri, ekonomi alanındaki baronlar, toplum büyücüleri (medya) Müslümanların mazlum yaşadığı dünyada kontrolü ele geçirmiş durumdadırlar. Tüm bunların sonucunda, İslâm âlemi sayısız parçaya bölünmüş ve kendisi dışındaki güçlere bağımlı hale getirilmiştir. Müslümanlar bu durumdan kurtulmak için eksikler olsa da gayret etmekte, ancak Kur’an’ın kılavuzluğu ve risaletin örfü olmadan bunu başaramamaktadırlar. Bu kötü durumdan kurtulmanın tek yolu; tevhidin öncülüğünde fıtrat ile buluşarak birbirine sıkıca bağlı, sağlam, ilkeli ve doğru bir Müslüman topluluğu oluşturmaktır. Bu amaca ulaşmak için Kur’an’ın İslâm ile ilgili konularda kesin otorite olduğu görüşüne sahip olmak ve O’nun Allah’ın yeryüzündeki eksiksiz, değişmez ve tek mesajı olduğuna inanmak gerekmektedir. Yani uydurulmuş dinden, indirilmiş dine geçmek gerekmektedir.

Kur’an’ın iman edenlere hitap ettiği gibi ben de “inandım, iman ettim” diyenleri Kur’an’ı okumaya davet ediyorum.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu